0 Me by Marian Avramescu

/ Cumartesi, Kasım 27, 2010 /



Romanyalı değerli karikatürist Marian Avramescu tarafından yapılan karikatürüm.

My portrait cartoon by dear cartoonist friend from Marian Avramescu from Romania.

1 Beti Gül Umuroğlu'ndan "Mor Çatı"

/ Pazartesi, Kasım 22, 2010 /

Bihter öldü,yaşasın Fatmagül!? Güldünya ne olacak?



Beti Gül Umuroğlu'nın "Mor Çatı" isimli harika çalışması ve sorusu.Kendisine çok teşekkür ediyorum.

4 Bahçemize dikilen anıt(!)

/ Pazar, Kasım 21, 2010 /


Bu kurban bayramında kesilen bütün hayvanların anısına sitemzin bahçesine dikilen kuzu heykeli.

(Köpek heykeli hakkında yorum yapmak istemiyorum.)

0 Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar Arası Dayanışma Günü

/ Cuma, Kasım 19, 2010 /

25 Kasımın "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar Arası Dayanışma Günü" olarak ilan edildiğini biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum.Fakat , karikatürist ve veteriner  Feridun Demir sayesinde öğrendim. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar Arası Dayanışma Günü'nün hikayesini anlatan kısa metin ve Feridun Demir'in konuyla ilgili harika karikatürü:


25 Kasım 1960'da Dominik Cumhuriyetinde,Trojillo Diktatörlüğü'ne karşı muhalif bir hareketin üyesi olan Mirabel Kardeşlerin, cezaevinde bulunan eşlerini ziyaret ettikten sonra tecavüz edilerek öldürülmelerinin ardından tüm dünyada kadına yönelik şiddete karşı kampanyalar düzenlendi. 1981 yılında Kolombiya'nın başkenti Bogota'da toplanan 1.Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kongresi'nde Mirabel kız kardeşlerin öldürüldüğü gün olan 25 Kasım " Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar Arası Dayanışma Günü" olarak ilan edildi.

0 BABA BENİ ARA BUL

/ Perşembe, Kasım 18, 2010 /






Yine televizyondan,gazetelerden duyduk:bir çocuk daha kayboldu.
Adı Berat'tı.Duyanların ve görenlerin ailesine haber vermeleri istendi.
Kısa bir süre sonra Berat bulundu.Nasıl bulundu?Nerde bulundu?

NİYE YOK OLMUŞTU?

İnsanlar kayboluyor:erkekler,kadınlar ama en çok çocuklar...
Bulunuyorlar,bulunamıyorlar,peki unutuluyorlar mı?
Sen,ben,medya... bu kayıp haberi ömrünü tüketince, unutuyoruz kaybolanı ve de kaybolanı aramayı.
Fakat anneler,babalar unutmuyor,ne kayıp gideni ne de onu arayıp durmayı.

Bu karikatürü şubat 2010'da açıklanan veriler üzerine çizmiştim ve tekrar onu yayınlamayı uygun gördüm bu haber üzerine.

Türkiye'de 10 yılda kaybolan çocuk sayısı 1657 idi.Şimdi:

1658
1659
1660 
1661
1662
.
.
.
.

2 Dostlarım

/ Çarşamba, Kasım 17, 2010 /

                                                                        




 Dostlarım...
ve onlar için yaptığım çalışmalar...

My dear friends...
and the works I have done for them...

0 Dostlarım...

/ /







 Dostlarım...
ve onlar için yaptığım çalışmalar...

My dear friends...
and the works I have done for them...

0 Firuz Kutal'dan Kurban Bayramı hakkında çizgi ötesi...

/ Salı, Kasım 16, 2010 /

Firuz Kutal'dan Kurban Bayramı hakkında çizgi ötesi...


"Müslümanız biz de, artık bize kıymazsınız, değil mi?" diye duran koyunlarım bazılarını rahatsız etmiş. Bu beni üzdü, sonunda oldukça içten bir mektup yazdığını düşündüğüm A. adlı genç arkadaşa aşağıdaki cevabımı ilettim. Yazdıklarında büyük harflerle yazılmış yerlerde kızgınlık belirtiyor. Kendisinde her türlü hakkı bulurken, onun gibi de düşünülmeyebilir/yaşanmayabilir diyen birine hoşgörülü davranıp davranmayacağı konusunda emin değilim. Yine de bu yazdıklarımla, çizgimin ötesinde kendimi ifade etmeye çalışayım…

Merhaba A,

Çizgim dolayısıyla düşüncelerini paylaşmışsın, teşekkür ederim. Karşı görüşlerde olunsa da iletişim kurmak sağlıklıdır.

Bu çizgimi senin dışında bir kişi daha benzer şekilde eleştirince, dindarlık içi kalan söylemlerin konusunda ne diyeceğimi düşünmeye başladım. Kendi çapımdaki yüksek sesle düşüncelerimi şimdi seninle paylaşacağım. Bir geleneğe karşı durmanın seni heleyana getirmesinin seni ve beni aştığını düşündüğüm için de kamuoyuna mal edeceğim sonra.

Çizgimin belki rahatsız eden bir yanı var, haklısındır.

Köklü bir gelenek ve belki de değişmesi imkânsız bir tabudan söz ediyoruz. Ama her tabu gibi aslında istenirse kolayca da yıkılabilir.

Elbette her gelenek ve din olguları gibi bu kurban kesme fikri ve uygulamasının da hayatla eşleşen mutlaka İslam dini doğduğu zamanlarda çok geçerli bir meşru yanı vardı.

Seni belki şaşırtacağım, vejeteryan sayılmam, o konuda da romantik bulduğum şeyler var: ancak yasadığımız çağa damgasını vuran kırmızı et üzerinden hastalıklar da dini seçimlerden bağımsız somut gerçeklikleri de önümüze çıkıyor. Sormuşsun söyleyeyim; son yıllarda, o da özlem ve alışkanlık adına yediğim kebaplar dışında eti az yiyorum. Balık ve yeşili önemsiyorum. Zaten pahalı olduğu için de çocukluğumda da çok yenilmezdi bizde et... Deriden yapılmış ceketim var, tüketim toplumu üyesi olunca neyi nasıl yaptığımız konusunda bilinçlerimizin köreldiği de açık.

Benim koyunlar canlarını ne uğruna verdiklerini pek senin kadar anlamıyorlar, bu yüzden de belki dindar gibi davranırlarsa, takke takar, çarşafa girerlerse, basına geleceklerden kurtulur sanabiliyorlar. Böyle davranmayıp, unu yapmak yerine ertesi günü kendileri için tehlike görüp kaçmaya çalışan koyun ailesi çizgimi de ekledim bugün. Bunlarla dini seçimlere laf ettiğimi düşünüyorsan, pek doğru değil. Ben şu andaki çalışmalarımın hiçbirinde ''et yemeyin'' demedim kimseye. Yenmezse iyi olur ama benim derdim o değil. İsteyen istediği kadar yesin. Buna ben bir şey demem.
 

Ben koyunlariıa yine de sahtekarlık yapsalar bile saygı duyuyorum, çünkü nasıl baskı yapan baba karşısında yalancılığa itililirse bir çocuk, dindar olmaktan başka seçenek yokmuş gibi davranma karşısında da çeşitli seçeneklerle yaşamaya çalışmayı anlamak gerek. Ama bu onları kurbanlık koyun olmaktan kurtaracak mı bilemem. Aslında bir dünya var, kaçıp gitmek de işe yaramaz.

Derdim, kurban kesimin yapılmasından daha çok, kesim işlemlerinin toplum üzerinde gösteri ve yaptırıma dönüşmüş halidir. Kimileri bunu ''mahalle baskısı'' kavramı altında anlatmaya çalışıyor. İlle de yapılması çok önemliyse, bari gözümüzün önünde bu kesim işi abartılmadan yapılsa. Fakirlere et dağıtmanın başka yolları da bulunabilinir, kaldı ki bugün fakirlere et dağıtmanın başka anlamları da var, oy istemek gibi, kendinin zenginliğini aklamak gibi, vicdanını rahatlatmak gibi, vb. Kendisine bin alanın yarım vermesi ile dilenciye sadaka vermek arasında benzerlik var.

Türkiye'deki şiddet yanlısı olma ile genelde hayvanları sadece kesilen et olarak algılama arasında bir bağ olduğunu düşünüyorum. Türkiye toplumunun baş belası ise şiddet ve islemeyen çeşitli kurumlardan dolayı kendi işini kendin görmeyi erdem kılmiış bir şiddetle iş halleder insanlarsak çoğumuz, o halde şiddetin çeşitli kılıflarla toplumun her faaliyetine nüfus ettiğini da anlamak ve belki de umutsuz bile olsa bir şeyler yapmak gerek. Silahları yasaklayamıyor, daha çok silah satan dükkan açıyor ve gazetelerde boy boy silah reklamları yayınlıyor ve satışını yasal kılıyorsan, bari kurban ile simgelenen şiddete dair bir şey yap.

O kurbanı kesen adam, kurbanla iç içe insan, bizim ülkemizde gözü karardığında sanat merkezlerini basar, kendinde kendi gibi düşünmeyenleri yargılama ve infaz etme hakkı bulur, linç etmeyi bir vecibe sayar, kendisinden farklı olanı kâfir diye tanımlar, kılıcı olur inancının, işkenceci olur, gözü kırpmadan okula giden küçük kızların bacakları görünüyor diye, üzerine kezzap atar, hatta çekinmeden sinemalarda sıkıştırıp, yakar da. Yaver diye galeyana gelip mahalleleri basar, iş yerlerini yağma eder. Kurban içimize sinmiş bir kültürdür her an karşımıza çıkan. Sadece bir bayram nedeniyle rastladığımız bir şey değil dolayısıyla. Bu ülke sosyal ve siyasi tarihi kurban anlayışları kılıflara uydurulan cinayet girişimleri ile dolu gibime geliyor. Burada anlattığım olaylar benim bulduğum konular değil, hepsi oldu ve oluyor bu toplumda. Türkiye toplumunda biz isteyelim istemeyelim, aylardır evinde cesetlerle yaşamış, hatta kendi gibi dindar kadını bile göz kırpmadan öldürmüş Müslüman insanlar var. Ne kadar unutsak da yaşanan şeyler ortada. Sorsan kurban kesmeye alışkın olanlar yaptıklarını masum iş olarak da görebilir.

Hayvanların kesiminde son yıllarda yine de devlet eliyle bir aşama kaydedildi, ama idealden çok uzak, hala sokaklarda koşan inekler, danalar, daha doğrusu boğalar, köşelere sıkışmış koyunlar gözümüzün önünde. Beğenmeyebilirsin, ama ben de 'kurban bayramı olmasın'' diye bir temenni de bulunma hakkına sahibim. Bu bayrama benim ihtiyacım yok, senin olabilir, buna da saygı duyuyorum, ama göz alanımda yapma bu kesimleri. Kurban kesmek istiyorsan, kendi dünyanda, senin yaşamını benim gibilere dayatmadan yap, bu işi göstererek yapmamanın da bence binlerce yolu vardır. Camia değil, çağdaş insan olmayı en değer olarak önümüze koyuyorsak elbette.

Ama kurbanlar kesildikten sonra derilerini THY mi, Silahlı Kuvvetler mi, çeşitli camialar mı, Nurcu dernekler mi, Kızılay mı, vb. alacak tartışmaları bugün bu olan bitenin o kadar da masum bir inanç uygulaması olmadığını anlatmıyor mu? Bu iş bir pazar ve birileri de yardım fikri dışında kazanç elde etmiyor mu?

Eskiden erkek çocuklarını özellikle ve zorla kesim yerine götürürlerdi. Koyunun kafası kesilirken bakmak istemeyen, ama zorla baktırılan çocukların büyüyünce katı erkek olacağı inanci vardı büyük olasılıkla. Yoksa neden ağlayan çocuğa bu kanı ille de göstermek istesin babası? Belki şimdi öyle değildir. Yine de bu kesim işini ailesinin eğitimi için bir gerekçe görenlerin olduğunu biliyorum. Sonradan anladığım, içimizdeki şiddetin kaynağı işte tam da bu çeşit gelenek bağlılıklarımız. Et, met bahane.

Bazı eski inanışlarda kurban yerine genç kız ya da yeni doğmuş bebek öldürülüyordu eskiden, ama şimdi çok azaldı ya da yok oldu. Neden? Çünkü dünya ilerliyor. Her insani hareket gibi, dinler de kendini reforma sokuyor. İnanç dediğini öteki dünyada hesaplaşmayı bırakmayan dinler zamana ayak uydurmayı deniyor. Dünyayı yöneten bir İslam kültüründen bugüne gelen İslam kültürü arasında dağlar kadar fark var ve bunun nedeni de sadece Batı'nın, kapitalizmin Doğu'yu sömürmesi ile açıklanamaz bence.

Hala Afrika'daki Müslümanlığı seçmiş kavimlerde kızların klitorisini bir çeşit kurban niyetine kesen bir kültür var. O da değişiyor bugün. Çünkü iyi bir şey değil insanların sağlığı için. Ana karnındaki bebeklerin bile cinselliğinin olduğu öğrenildi artık bugün.

Seni üzdüysem kusuruma bakma. Kimsenin Kurban Bayramına dil uzatmam, kutlarım. Ama bu bayramı senin kadar içten anlamam gerekmiyor.

Dediğim gibi bu bayram hiç olmasa da olur. Çeşitli derecedeki ''önemli insanlarımızın'' bir yere geldi mi kurban kesilerek karşılandığını da hatırlarsan, bu kurban işi, et yemekten çok öte bir zihni yatırımın aracıdır.

Çizgi koyunlarım tepelerindeki bıçağı görüyor ve şöyle ya da böyle rahatsızlık ibareleri üretiyor.

İyi bayramlar.


Firuz Kutal

15.11.2010

Bu yazı izmirizmir.net'den alınmıştır.

http://www.izmirizmir.net/bilesenler/koseyazilari/yazi.php?yazi_no=1639

0 Bir Arı Karikatürü

/ Pazar, Kasım 14, 2010 /


Temmuz ayında yaptığım,siyah beyaz bir karikatürdü,
Bugün photoshopla farklı bir kimliğe büründü.

(Penguen' e de göndermiştim)

0 Sezer Odabaşıoğlu tarafından yapılan karikatürüm

/ Cuma, Kasım 12, 2010 /



Sevgili Sezer Odabaşıoğlu tarafından yapılan karikatürüm.Sezer Hocam çok teşekkür ederim bu güzel sürpriziniz için.

My cartoon by Sezer Odabaşıoğlu.Thank you very much for your very nice surprize.

5 The Organization for Intra-Cultural Development (OICD)

/ Pazartesi, Kasım 08, 2010 /


Alex Falco ve benim bir karikatürüm bu güzel organizasyonun sitesinin anasayfasında yer aldı.

My and Alex Falco's cartoons are on the homepage of this great organization's website.









0 Me by Alex Gumà Bondía

/ Cuma, Kasım 05, 2010 /


Değerli çizer arkadaşım Alex tarafından yapılan karikatürüm.Kendisine çok teşekkür ediyorum bu harika çalışması için.

My portrait cartoon by dear cartoonist friend Alex.Thank you very much for this great work.
 
Copyright © 2011 Çiğdem Demir, All rights reserved
Design by DZignine. Powered by Blogger